Myspace LayoutsGet your layout at Myspace Layouts
 
SEVGİLİDEN MEKTUPLAR
Aşk Menüsü  
  Ana Sayfa
  Tasavvuf
  Tasavvufi Sohbetler
  => Tasavvufun Tarifi
  => Tasavvuf Ve Tevbe
  => İrşad Nedir? Mürşid Kimdir?
  => Nakşibendiyye Tarikatı -1-
  => Nakşibendiyye Tarikatı -2-
  => Esaretten Hürriyete 1
  => Esaretten Hürriyete 2
  => Allah İle Kul Arasına Girmek
  => Rabıta
  => Tevessül Ve Vesile
  => Kutbül İrşad Ve Tasarruf
  => Mürşide Teslimiyet Kölelik Mi?
  => Veliye Hürmetin Ölçüsü
  => Kerameti İnkar Etmek
  => Kur'an-ı Kendisine Göre Yorumlayanlar -1-
  => Kur'an-ı Kendine Göre Yorumlayanlar -2-
  => Tasavvufta Edeb
  => Teslimiyet Destanı
  => Gözümün Nuru Namaz
  => Tasavvuf Hayatımızın Neresinde?
  Tasavvufun Tarihçesi
  Tasavvuf Edebiyatı
  Tasavvufi Şiirler
  Nakşibendiyye Silsilesi
  Son Peygamber
  Kimdir?
  Hayatı -Geniş Anlatımlı-
  Aşk
  Aşk...
  Aşk Nedir?
  Aşk'a Dair...
  Sohbetler
  Temel Dini Bilgiler
  Görüntülü Sohbetler
  Kıssadan Hisse...
  Allah Ve Resulünden...
  Kur-an'ı Kerim
  Veda Hutbesi
  Naatlar
  Kırk Hadis
  Esmaül Hüsna
  Tarih
  İslam Tarihi
  Osmanlı Tarihi
  Büyüklerden İbretli Sözler
  Efendimizden
  Yunustan
  Mevlanadan
  Çocuk
  Namaz Anlatımı -Resimli-
  Faydalı
  Fotoğraf Galerimiz
  Faydalı İlimler
  Semerkand
  Kaside-İlahi
  Radyoonbeş Dinle
  Anket
  İletişim
  İletişim 312
  Ziyaretçi Defteri
Nakşibendiyye Tarikatı -2-

Nakşbendiyye Tarikatı-2      
Yazan Dr. Mustafa BAHADIROĞLU   
Perşembe, 09 Ekim 2008
ImageHâcegân ve Nakşbendiyye Tarikatı’nın Esasları
Abdülhâlık Gucdevânî Hazretleri, sünnete sarılmanın ve bid’atlerden sakınmanın üzerinde ısrarla durmuş, semâ ve raksa tarikatında yer vermemiştir. 
Ayrıca cehrî zikir ve halvete de yer vermeyerek tasavvufî eğitimde yeni bir usul takip etmiştir. Müritlerini fıkıh ve hadis öğrenmeye teşvik etmiş, insanlardan bir şey istememelerini, bunun yerine çalışıp helâl rızık kazanmalarını, fütüvvet ehli olup Hak Teâlâ’dan geleni halka dağıtmalarını emretmiştir.
Hâcegân şeyhlerinin belirli bir tarikat kisvelerinin olmayışı da, riyadan kaçınmayı esas alan melâmet neşelerinin önemli bir göstergesi sayılabilir. Böylece Horasan’ın fütüvvet ve melâmet neşesi ile Mâverâünnehr’in Şer’î, Sünnî İslâm anlayışı birleştirilerek Nakşbendiyye Tarikatı’na miras olarak devredilmiştir.
Hâce Abdülhâlık Gucdevânî Hazretleri’ne hafî zikrin usulünü Hızır Aleyhisselâm’ın tarif ve telkin ettiği rivayet edilir. Yanındaki havuza dalmasını ve suyun altındayken “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resulullah” diye zikretmesini ve bu zikri sayıyla yapmasını telkin eder. Böylece kalbî zikrin nasıl yapılacağı anlaşılmış olur. Hâcegân ve Nakşbendiyye tarikatlarında Gucdevânî’nin, belirlediği seyr u sülûkun temel kaideleri (kelimât-ı kudsiyye) ise, şunlardır:
1. Hûş der dem: Her nefes alış verişte uyanık olup gafletten uzaklaşmak.
2. Nazar ber kadem: Yürürken gözü ayağında olmak. Gaflete sebep olacak manzaralara bakmamak.
3. Sefer der vatan: Salikin iç âleminde mâsivayı terk edip Cenab-ı Hakk’a yönelmekle sefer etmesi, Beşeri sıfatlardan Hakk’ın sıfatlarına yolculuk edip kötü sıfatlarını güzel sıfatlarla değiştirmesi.
4. Halvet der encümen: Halk arasında Hakk ile bulunmak.
5. Yâd kerd: Nefy u isbat dersinde tevhid kelimesini nefesini tutarak zikretmek, kalbi zikirle dili birleştirmek.
6. Bâz geşt: Zikir yaparken tevhid kelimesinin ardından “İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî” (Allahım maksadım sensin, talebim rızanı kazanmaktır) demek.
7. Nigâh daşt: Nefy u isbat (Lâ ilâhe illallah) dersini çekerken onun manasını düşünmek, kalbi lüzumsuz düşünce ve hatıralardan korumak.
8. Yâd daşt: Anmak, hiç unutmamak, zikrin tesiriyle devamlı uyanık bulunmak, eşyada ilâhî tecellileri müşahede etmek.
Bu sekiz kaideye sonraki dönemlerde Bahaeddin Nakşibendî Hazretleri tarafından üç kaide daha ilave edildiği belirtilmektedir. Bu üç kaide şunlardır:
 
1. Vukûf-i zamânî: Yaşanan her ânın farkında olup geçmiş zamanın da muhasebesini yapmak.
2.Vukûf-i adedî: Zikirde sayıya riayet etmek.
3. Vukûf-i kalbî: Zikirde kalbi toplamak ve bütünüyle Allah’a yönelmek, O’ndan gafil olmamak.
Bu prensipler Hâcegân Tarikatı’nın temel taşları olmakla birlikte, sonraları Hâcegân’dan Mahmûd Encîrfağnevî Hazretleri ve halefleri tekrar cehrî zikre meyletmişlerdir.
Bahaeddin Nakşbendî (Öl. 791/1389) Ve Nakşbendiyye Tarikatı
Hâce Muhammed Bahâeddin Hazretleri 718/1318 Yılında Buhara’nın (Sonraları Kasr-ı Ârifân adını alacak olan) Kasr-ı Hinduvân köyünde doğdu. Hz. Peygamber’in soyundan geldiği belirtilmektedir. Küçüklüğünde babasıyla birlikte nakışçılık yaptığı için Nakşbend lakabıyla meşhur olmuştur. Gençliğinde Türk şeyhlerinden Derviş Halil Ata’nın k.s. sohbetlerine devam etti. Derviş Halil, Mâverâünnehr bölgesine padişah olduktan sonra da bir süre daha onun sohbetlerine katıldı. Fakat Muhammed Bahâeddin Hazretleri daha üç günlük bebekken Hâcegân şeyhlerinden Muhammed Baba Semâsî k.s. (ö. 734/1334) onun tasavvufî terbiyesini müridi Seyyid Emir Külâl Hazretleri’ne (ö. 772/1370) devretmiş ve ilerde “Asrın mürşidi olacağını” müjdelemişti.
Genç yaşlarda Seyyid Emir Külâl Hazretleri’ne intisab eden Muhammed Bahâeddin k.s. Abdülhâlık Gucdevânî Hazretleri’nin ruhaniyetinden de istifade ettiği için cehri zikre katılmadı. Şeyhliği döneminde Hâcegân Tarikatı’nın bütün prensiplerini ve bu arada hafî zikri ihya etti. Bahâeddin Nakşbend Hazretleri yaptığı bu ihya hareketi ile yeni bir tarikat kurucusu olarak tarihe geçti. Tesis ettiği tarikata da lakabına izafetle “Nakşbendiyye Tarikatı” denildi. Bu kelimeyi ilk kullanan sûfî, yaklaşık bir asır sonra gelen Molla Abdurrahman Câmî Hazretleri (ö. 898/1492) olmuştur.
Bahâeddin Nakşbend Hazretleri takvayı, ruhsat ve bidatlerden kaçınmayı, azimet ve sünnetle amel etmeyi öğütler, velilik derecelerine ancak bu şekilde ulaşılabileceğini belirtirdi. Riyazet, açlık, perhiz ve çokça nafile ibadet yerine dinin emir ve yasaklarına riayeti ön plâna çıkarır, tarikatında halvet ve semâa yer vermez, ancak bunları inkâr da etmezdi. Fütüvvet neşesine sahip olduğu için çok cömert davranır, el emeği ile geçinmenin önemine dikkat çeker, işsiz insanları tarikatına almaz, kendisi de ziraatla uğraşırdı. Melâmet neşesinden dolayı belirli bir tarikat kisvesini kendisi giymediği gibi, müritlerine de giydirmezdi. İlme ve âlimlere karşı son derece saygılı davranır, sohbetlerinde bazen hadislerin şerhlerini ve tasavvufî izahlarını yapardı.
Arapça, Farsça ve Türkçe bilirdi. İmam Kuşeyrî’nin sağlam şer’î ve tasavvufî çizgisinde yürümeyi esas kabul eden Bahâeddin Nakşbend Hazretleri, şeriatla cezbenin birleştiği tasavvufî bir anlayışına sahipti. Müritlerini dilerse cezbe, dilerse süluk yoluyla terbiye edebileceğini, bunun kendi elinde olduğunu söyler ve: “Biz nihayeti bidayete derc ediyoruz” derdi. Bununla bütün makamların sonu olan cezbe ve muhabbetin bu tarikatta başlangıçta meydana çıktığını kast ediyordu. Onun bu çizgisi; âlimlerin ve geniş Sünni halk kitlesinin Nakşbendiyye Tarikatı’na olan ilgisini artırmıştı. Buhara ve Semerkand civarından yığın yığın âlimler gelir, onun sohbet halkasına katılırlardı. Bu yüzden kısa zamanda tarikatı Mâverâünnehr bölgesinin de dışına taşmıştı.
Bahâeddin Nakşbend Hazretleri’ne nispet edilen birçok eser varsa da bunların çoğu kendisine ait değildir. Ayrıca bahsi geçen eserlerin bir bölümü günümüze ulaşmamış, bazıları yanlışlıkla kendisine izafe edilmiş, bir kısmı da müritleri tarafından kaleme alınmıştır. Söz konusu eserler şunlardır: Risâle-i Kudsiyye, Hayatnâme, Delîlü’l-âşıkîn, Hediyyetü’s-sâlikîn, Silkü’l-envâr, Tenbîhü’l-ğâfilîn, Risâle-i Ünsiyye, Risâletü’l-vâridât, Risâle fî vahdeti’l-vücûd, Müntehebât min Mektûbâtihî, el-evrâdü’l-Bahâiyye ve Bazı şiirler. (Geniş bilgi için bknz. Necdet TOSUN, Bahâeddin Nakşbend, İstanbul, 2002)
Nakşbendiyye Tarikatı-1 için tıklayınız..
Dr.Mustafa BAHADIROĞLU
-Devam Edecek

 
Oyla...  
 

Semerkand Dergisi'ni Takip Ediyor musunuz?
Evet
Hayır
Elime Geçerse Bir Karıştırıyorum

(Sonucu göster)


 
Ayın Konusu  
   
En Güzelden En Güzel Dua  
  Ey Rabbim! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, eli kolu dökülür derecede takatsızlıktan, kasvetten, gafletten, zilletten, azlıktan, meskenetten sana sığınırım. Fakirlikten, küfürden, fısktan, şekavetten, nifaktan, yapdığını insanların duyması ve met hetmeleri için yapmaktan, riyadan, sana sığınırım. Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzamdan, abraslıktan ve kötü hastalıklardan sana sığınırım.
(Hadis-i Şerif)
 
Merhaba Ey Aşkı Baki  
 


 
Yarim Yarim  
 

Yarim Yarim

İşte gidiyorum yalan dünyadan
Vuslata ermeden sana doymadan
Dua et koşarak gelip arkamdan
Kabrimde göz yaşı dök yarim yarim

Bilmedim ne yaptım neydi ki suçum
Ağlarken göz yaşı dolar avucum
Mezarda bekliyor seni baş ucum
Seneden seneye gel yarim yarim

Bir acı kalbimin orda bir yerde
Dinmiyor sızısı çok derinlerde
Unuttun sormadın acep ne halde
Aklına düşersem sor yarim yarim

Ne idim ne oldum halim perişan
Gözümden gitmiyor suretin bir an
Gün olur gelip te beni ararsan
Mezarlık adresim bil yarim yarim 

 
Şu An 72 ziyaretçi buradalar.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol